(S)övgü Kültürü


80’li yıllarda Almanya’nın Berlin kentinden ailemle birlikte Denizli’ye dönüş yaptığımda karşılaştığım ilginç bir kültürel hadiseyi paylaşmak istedim. Yıl 1986 ve o dönemde askeri ihtilal sonrası demokrasiye geçişte 3 yıldır iktidarda olan Turgut Özal var. İhtilal üzerinden 6 yıl geçmiş olmasına rağmen, demokrasi çarkı halen işleyemez durumda ve yaralar sarılamamıştı. Çocukluğumdan beri Almanya’dan edindiğim bir refleks diyeyim, iktidara kim gelmiş olursa olsun, muhalefet çoğunlukla eleştiri yönünde değil, “ağırlıklı” olarak olumlu katkı sağlamak amacıyla yapıldığını biliyordum. Yani yaşanan memleket sizin ve geçen her yıl sizin yaşamınızdan gidiyor. Öyleyse neden günü, gelecekte yaşamayı arzu ettiğiniz yapıcı olmayan reflekslerle harcarsınız ki !. Bunu o zaman hiç anlayamamıştım. O dönemin politikaları ve Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu açıkçası asla içim kaldırmadı, fakat Almanya’da o dönemde yaşamış olduklarım ve edindiklerimin neticesinde, her ne olursa olsun destek ver, yaşat ve yaşa çerçevesi içinde değerlendirdim olayları. O dönem çok iyi hatırlıyorum, dönemin başbakanına verip veriştiren zümre, bugün en hararetli Özal savunucusu görünümde riya örneği vermekteler. Ya tamam gençliktir, tecrübesizliktir dersiniz ama bunun hiçbiri ile ilgisi alakası yok. Bu tamamen sosyal ve kültürel altyapımıza sinsice kazınmış “Sövgü Kültürü” ile alakalı. Nasıl aile yaşantımızın temellerine atılmış, taa Osmanlı döneminden beri süregelen kanserli hücreler varsa, bu da onun bir parçası. Bilinçlenmediğiniz sürece bunuda söküp atabilmek mümkün değil, ayrıca nesiller alabilir. Bugün Almanya’ya baktığımızda belki benim yaşadığım 70’li yılların Almanya’sını artık göremiyor olabiliriz, ancak yine de dejenere olması epeyce bir zaman alacak bir kültürel sağduyu sahibi bir toplumdan bahsediyoruz. Bizim sahip olduklarımızın yanına koyabileceğimiz çok güzel temeltaşlara sahipler. Birçok ülkeden yapabileceğim çok hoş alıntılar var. Bayram süresince bisikletimle muhtelif turlara çıktım ve bunlardan biride Selçuk Meryemana ziyaretim oldu. 400 metre civarında bir tırmanış sonrası bu tarihi alana ulaştıktan sonra orada beni ilk takdir eden ABD’li bir turist oldu ve başarımdan dolayı beni tebrik etti. Bu mesela bir ulusun bir çabayı takdiri ile ilgili ve ABD liler bu tarzda refleksi doğal olarak gösterirler. Oysa bizim vatandaşlarımız insana deli gözü ile bakarlar ve işinmi yok kardeşim, niye bisikletle çıkıyorsun şeklinde yaklaşırlar. Japonya’nın, Şili’nin, İran’ın, Tayland’ın her birinin olumlu ve olumsuz yönleri var. Keşke dünyada bütün kültürel anlamda olumlu yönlerinin bir araya toplanıp derlendiği bir çalışma olsa.
Dönelim memleketimize yine. Bugün iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplum kuruluşuyla kim olursa olsun, çalıştığı bölgede eğer olumlu katkıda bulunuyorsa, bunada “övgü kültürü” ile mukabele etmek haktır. Sövgü kültürünün ailemize, çocuklarımıza, patronumuza, işçimize, toplumun hiçbir bireyine faydası yok.
Sevgilerimle..

Beğendiniz mi? O halde paylaşın
, ,