Sosyoteknoloji ve Gelecek


Benim jenerasyonum içinde ilk bilgisayar kullananlardan olduğumu iddia edebilirim sanırım. Muhtemelen bu ülkede ilklerin içinde en genç bilgisayar şirketi sahibi olanlardan biriydim. İmkanlarım ölçüsünde teknolojinin peşini hiç bırakmadım. İlk cep telefonunu 1993 ya da 1994 yılında gördüm ve kendi ilk telefonuma 1995 yılında sahip oldum. İlk internet erişimimi 1996 yılında yaptım ve 2003-2004 itibariyle cep telefonları akıllanmaya başladıkça onlara olan bağımlılığım daha da arttı diyebilirim. Bugünkü anlamda sosyal medya IRC “chat” kanallarında başladı, ICQ, MSN derken 2007 yıllarında baş göstermeye başlayan facebook ile birlikte işler açıkçası ilk kez ciddi olarak değişmeye başladı. Bu değişim, sadece “Y” ve “Z” kuşağının gelişimine paralel olarak değil, aynı zamanda yaşayan bütün nesilleride içine alacak bir akım başlattı. Sosyolojik boyutunun bizi taşıdığı bugünlere baktıkça, işlerin hangi boyutlara ulamış olduğuna şaşırdıysak ta, daha nerelere gidebileceği noktasında kimsenin bir fikri olduğunu sanmıyorum. Toplumların sosyolojik yapısı ve reflekslerini şekillendirecek yüzlerce mecra içinde, acaba gelecekte hangi akımlar dünyaya yön verip değiştirmeye devam edecek merakla izliyoruz. Burada okunması gereken sadece yeni nesil değil, gelişen bu yeni platformda kendini bulan eski nesillerin, sosyolojik yapı içinde bunları nasıl hazmedecekleridir. Günümüzde toplumları ve bireylerini anlamak için, avucumuzun içinde tuttuğumuz bu cihazların içinde ne olup bittiğini çok iyi anlamamız gerekiyor. Bunu anlamanın en iyi yolu tabii ki bunları çok iyi kullanmaktan geçiyor. Eğer ebeveynlerin kendileri, sanal sosyal mecra içinde yer almadıkları sürece, çocuklarının gelişimini takip etmeleri mümkün olmayacaktır. Eskiden çocuklar acaba sokakta ne yapıyorlar sorusunun yerine, acaba sosyal medya da ne yapıyorlar diye bakmaları gerekiyor. Tanıdığım bir çok ebeveynin, çocuklarının sanal ortamdaki yüzünü bilmediklerini görüyorum. İlgisizlik sadece gerçek boyutta değil, daha da tehlike arz eden sanal ortamda da kendini gösteriyor. Oysa iyi bir ebeveyn olmak istiyorsak, mutlaka çocuklarımızın sanal ortamdaki kişiliklerini ve gelişimlerini takip etmemiz ve bu yönlerini tanımamız gerekir. Hatta çocuklarımızı nasıl yaşama hazırlamak adına örnek davranışlar sergileyip model oluşturmaya çalışıyorsak, aynı şekilde sanal ortamda da model fikirleri ortaya koymamız gerekecek. Sadece ebeveyn olarak değil, öğretmen, okul, işveren, belediye, devlet ve etkileşim halinde olan herhangi bir kurum veya kişi, varlık temasında bulunduğu şahısların sanal kimliklerini anlamak durumunda.
Cumhuriyetin ilk yıllarının “sessiz kuşağı”, savaş ve yokluk içinde yetiştirmiş olduğu “Baby Boomer” kuşağı, günümüz dünyasını yönetmekte. Yoksulluktan varsıllığa doğru zor bir yaşam sürecinden geçen bu nesillerin, daha yaşanabilir ve “barışçıl” bir gezegende yetiştirdikleri “X” neslinin çocukları ve onların koşulsuz sevgi ile yetişdirdikleri günümüzün genç “Y” neslinin geçmiş ile olan bu kopukluğu, kuşaklar arası iletişimin bu denli “anlaşılmaz” olmasını ortaya çıkardı belki de.
Bu yazdıklarımın birçoğu belki bazı okurlarıma çok “fütüristik” gelebilir, ancak bunlar yaşadığımız günün içinde gerçeğin ta kendisi oldu artık. Son dünya ekonomik forumunda dünyayı tehdit eden 4-5 madde arasında, internet üzerindeki bilgi kirliliğinden bahsedildi. Bu bilgi kirliliğinin kat be katı sosyal medyada kendini gösteriyor. Dezenformasyon, demogoji, polemik, anarşi, saygısızlık, küfür, şiddet ve sayamayacağım daha nice olumsuzluklar filtrelenmeden ve doğrulanmadan kullanıcıya sunuluyor. Gelişmeler bundan dolayı öylesi bir tehlike boyutuna geliyor ki, hak-hukuk yok, tarihi gerçekler sayılıyor ve sanal şiddet bilginin önüne geçerek tarihi yeniden yazıyor.
Bu bahsettiklerim konular daha bir çok sosyolojik sorunlara gebe olacağı kesinlik taşıyor. Ancak çözümü bunların kullanımını yasaklamak veya sansürlemekten değil, bu ortamı anlamak ve yorumlanabildiği oranda olumlu olarak yönlendirebilmekten geçiyor.
Netice itibariyle duyguları ve sevgiyide anlaşılabilir bir formülde aktarabildiğimiz, etik sınırların çizilebileceği bir sanal sosyal ortamın, geleceğimiz için daha ümit verici olacağını düşünüyorum.
Sevgilerimle,
İsa DAL
Twitter: IsaDal_Denizli

Beğendiniz mi? O halde paylaşın