Derinleşme meselesi


Beni şahsen tanıyanlar beni bilir, içi dışı bir, sadece yaşadığımız bu fani dünyanın hepimiz için yaşanabilir bir mekan olması için karşılıksız çalışırım.

Ben bir işçi çocuğuyum ve bugünlere sıfırdan, hatta eksilerden çalışa çalışa geldim. Altı yaşımda gece vardiyasında masura sararak iş yaşantısı ile tanıştım. Gurbetçi çocuğu olarak, çok aşağılandım ve ezildim. Bir burjuva olarak değil, işçi çocuğu olarak yetiştim. 16 yaşımda iş hayatına atıldım ve hem okudum, hem de çalıştım. Alınterimle verdiğim çetin mücadeleler sonucunda bugünlere geldim. Bu mücadele içinde geçirdiğim yıllar bana çok şey öğretti ve bu edindiğim tecrübeler ışığında, dünyanın birçok sistemini gözlemleyerek sentezler oluşturma imkanım oldu.

Detgis başkanı olduğumdam beri öncelikle ilgilendiğim konu, çalışanlarımızın daha nitelikli olabilmeleri, nasıl daha iyi çalışma şartlarının sağlanabileceği, eski konvansiyonel üretim tekniklerinden ziyade, katma değeri yüksek üretime nasıl geçileceği konusunda kafa yormak ve eyleme geçmek oldu. Birçok konularda öyle derinleştik ki, Türkiye’de referans alınan bir dernek konumuna geldik.

Hayal ettiğimiz sanayi şekli, çalışanların nitelikli meslek lisesi, meslek yüksekokulu mezunu olduğu, tekstil mühendislerinin çalıştığı AR-GE ile teknolojilerin üretildiği, tasarımların geliştirilip modaya yön veren bir model oldu. Bu amaçla işimizi gücümüzü bırakıp, Detgis yönetim kurulu olarak kapı kapı, meslek liselerinde, meslek yüksekokullarında, mühendislik fakültelerinde birebir öğrencilerle defalarca görüşerek, onları yüksek niteliklerle katma değer üreten işletmelere hazırlamak. Birçok işletme bu yarışta maalesef geride kalacak ve ancak hazır olan işletmeler ve çalışanlar bu yarışta yer alabilecekler.

Avrupa tekstili bıraktığında 7.5 milyon çalışan ile 100 milyar avro tekstil üretirken, bugün 2.5 milyon çalışan ile 300 milyar avronun üzerinde tekstil üretimi yapıyor. Bunlar markalar, tasarımlar ve en önemlisi teknik tekstiller ile oluyor. Kişi başına düşen geliri 10 bin USD yi henüz aşmış bir ülke olarak bizim daha önümüzde çok uzun bir yol var. Buna hazırlanmazsak asla 20 binleri , 50 binleri görme şansımız yok.

Çarklar dönmeye devam etmek zorunda. Bu çarkların birinde oluşacak aksama, zincirleme olarak herşeyin kaybedilme anlamına gelir, ve geriye dönük telafisi imkansız olabilir. Tarih bunların birçok örneği ile dolu.

Günümüzün rekabet koşullarında artık nitelikli elemanlar ile katmadeğeri yüksek ürünler üretmiyorsanız, o zaman bir sonraki aşamaya geçinceye kadar ucuz işçilik ile üretimi sürdürmekten başka şansınız yok. Birçok ülke artık kendi iş kaynaklarının daha yüksek nitelikte, kalitede ve ücrette işlere teveccüh etmesinden dolayı, basit ve niteliksiz işler için işgücü ithaline gitmektedir.

Bunun en basit ve uygulanabilir yöntemini Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ülkeler uyguluyor zaten. Kendi ülkelerinde 30 USD ye çalışan işçileri taşeronlar aracılığı ile bir yıl süre ile çalıştırıp geri gönderiyorlar. Bu işçiler Dubai ve Suudi Arabistan ın asgari ücret şartlarında bir yıl çalıştıktan sonra ülkelerine dönüyorlar ve kendileri ve aileleri için yeni bir hayat kuruyorlar.

Müslüman olan bu çalışanlar geldikleri bu ülkelerin örf ve adetlerine uygun, saygılı ve itaatkar bir çalışma disiplini ile vazifelerini yapıyorlar ve kendi ülkelerinin kat be kat üzerinde emeklerinin karşılıklarını alıp dönüyorlar. Eğer bu işçiler olmasaydı, bu bahsettiğim ülkelerde bu işleri yapacak kimseyi bulamadıkları için, sistem çöker, ne üretim, ne de hizmet ortaya çıkardı.

Yasal ve en insancıl seviyede olacağını düşündüğüm bu teorim, geleceğimiz hakkında bir görüş ve tartışmaya açılması gereken bir fikirdir. Bir çözüm üretmemiz gerekiyor, aksi takdirde zincirleme çöküşler yaşayabiliriz. Bu millet üretmeden kalkınamaz. Tüketen değil, üreten bir toplum olmazsak geleceğimizi pek aydınlık görmüyorum maalesef.

Beğendiniz mi? O halde paylaşın