Almadan vermek olur mu ?


daha önceki yazılarımda “Diğergamlık” tan bahsetmiştim. Kendinden önce başkalarını düşünmek ve bunlarla dertlenerek, herşeyi kendi menfaatinden önce tutmaktır. Bu kültür ve felsefe ile yaşamak asla kişiyi ne fakir bırakır, ne de açıkta. Bir insanın sahip olduğu en önemli şey öncelikle değerleridir ve bunları paylaşmak ta kocaman bir yürek ister ve üstelik bedavadır.

Yıllardır sivil toplum kuruluşlarında farklı görevlerde çalışmaktayım. Hiç bir zaman bu STK bana ne verdi diye düşünmedim. Öncelikle hep verdim ve hep vermeyi düşündüm. Netice olarak bunlar bir şekilde bana geri dönüşü mutlaka oldu. Bu işin tabii temelinde samimiyet yatıyor.

Biz toplum olarak kültürümüz, din, örf ve adetlerimiz gereği vericiyiz. İzzet ikramı, yolcu ve misafir ağırlamayı çok severiz. Ancak yozlaşan materyalist bir yönümüz var ki, vermeden nasıl alırız hesabını yapıyoruz. Bu nedenle ne gözümüz, ne karnımız ne de cebimiz doyuyor. Ne kadar baksak, ne kadar yesek ve ne kadar alsak ta doymayı bilmiyoruz. Bu da maalesef bizim en önemli arızalarımızdan biridir diyebilirim. Herşeyden önce şükür eda etmek, takdir etmek gerekir ki, bolluğu ve bereketi bulasınız.

Maalesef Albert Einstein ın dediği gibi: “Dünya ya hakim olan güç; ahmaklık, korkaklık ve açgözlülüktür”

Beğendiniz mi? O halde paylaşın