Silahların sesini daha az duyar olduğumuz çağımızda, teknolojinin ekonomik gücü tarafından tarihin karanlık sayfalarına doğru itildiğine şahit olduğumuz bir devir yaşıyoruz. Savaşı yaşayan toplumların acıları dinmemişken belki bunları söylemek için erken, ancak sanayi devriminden sonra, teknoloji devriminin yaşandığı yeni bir çağa girdiğimizi artık kimse yadsıyamayaz. Alın teri ve gözyaşları devrinin bittiği, fakat akıl terinin ön planda olduğu bir çağda, bizim halen konvansiyonel şartlarda üretim yapıyor olmamız ve ağır sanayiye geçişle övünmemiz, bir yerde halen çağı okuyamadığımızı gösteriyor. İşin tekstil ayağında ise durum farklı değil. Çin, Pakistan, Hindistan ve Bangladeş’ten daha yüksek fiyatla mal sattığımızla övünüyoruz, fakat yine nitelikli fason olmaktan öteye geçemiyoruz. Adımızın anıldığı kümeye bu anlamda dikkat çekmek istiyorum.
Aslında bir anlamda dünyada teknolojinin kaymağını yiyen ülkelere bakmak lazım. Bu ülkeler Osmanlı’ya enerji kaymağını yedirmediler, Türkiye Cumhuriyetine ağır sanayinin kaymağınıda yedirmediler, bugünde teknolojinin kaymağını yedirmeye hiç niyetleri yok görünüyor. Buna alet olan akıl fakirlerine, rantiyecilere, şakşakçılara aldırmadan, artık bu ülkenin sahibinin halk tabanında olduğunu gösterdiğimiz vakit, bizim teknoloji alanında da söyleyecek bir sözümüz olacaktır. Dünyanın sayılı cep telefonu tüketicisi olmakla övünmek ne kadar vahimse, aynı şekilde tekstil ihracatında 2. be 3. sınıf klasmanda ihracat rekoru kırdık demek bir o kadar vahim bence. AR-GE ve İnnovasyon adına henüz emekleme dönemini açıkça vurgulayan “micky mouse” etkinlikleri, bizim bu meseleyi nasıl algıladığımızı açıkça gözler önüne seriyor. Kumaş bu diyorsunuz, daha fazlasını beklemek gibi lüksümüz olmamış, fakat doğru kişilerin doğru yer ve zamanda olmasıyla olacak bu aşamalar. İş biraz akıl teri dökmekle alakalı.
Sevgi ve Saygılarımla,
İsa Dal