Türk TIP tarihine geçen gelişmeleri basının gündeminden düşmüyor. Biraz dehşet, hayret, gurur, endişe, korku ve tanımlayamadığımız duygularla izlediğimiz çalışmaları, her kişi kendince sorguluyordur. Yüz naklini ilk İspanyol ve Fransız doktorların çalışmalarında gördük. Türk doktorları çok geçmeden bir şekilde tam yüz nakliyle kalmayıp, kol ve bacak nakillerini gerçekleştirdiler.
Ben 25 yıl önce ehliyetimi alırken organ bağışına “tamamı” seçeneğini işaretlemiştim ve eşimde aynı şekilde organ donörü olarak kaydını yaptırmış. Son zamanlarda daha çok dehşetle izlemeye başladığımız başarısız uzuv nakilleri ve sonucunda meydana gelen ölüm, acaba diğer donörleri bizi düşündürdüğü düşündürmüyor mudur ? Hayati önem taşıyan organlar için nakil bekleyen yüzlerce hastanın ümitlerini azaltacak gelişmeler yaşanıyor. Yaşamınızda bağışlayabileceğinizi düşündüğünüz, başkaları için önem taşıyan böbrek, retina gibi organlarınızın dışında, el,kol, yüz gibi organlarınızın başka bir kişi üzerinde yaşamaya devam etmesi, donöründe bu uzuvlardan yoksun şekilde defnedilme fikri korkutucu geliyor. Umarım empoze edilen bu olumsuz tablonun, yaşam ümidiyle donör bekleyen hastaların ümitlerini söndürmez. Üniversitelerin etik kurulları bu çalışmalara nasıl izin verebiliyor anlayamıyorum. Bu bence teknolojik bir gelişmişlik göstergesi olamaz. Nakil almış hastaların yaşamlarını sürdürebilmeleri için sürekli enfeksiyonlarla mücadele etmek amacıyla aldıkları antibiyotiklere bir müddet sonra bağışıklık kazandıklarında işleri daha da zorlaşıyor. Domuzdan nakledilen böbrek, fare sırtında geliştirilen kulak gibi uygulamalar, birçok kişi tarafından tercih edilecek bir yöntem gibi görünmüyor.
Geçen hafta içinde Ege Üniversitesinin organizasyonu ile gerçekleştirilen medikal tekstillere ilişkin kongreye katıldım, ve burada açılışta sunumunu gerçekleştiren İngiltere Bolton Üniversitesinden Hint asıllı İngiliz Profesör Anand’ın yansıda izlettikleri, asıl tıbbın gelişimine işaret etmekte. Kök hücreden üretilen organlar, teknik tekstilleri kalıp olarak kullanarak organlara şekil vermekte. Böylelikle temel bazı organlar kişinin kendi hücrelerinden üretilip hastaya nakledilmektedir ve bağışıklık sistemi tarafından kabul edilmektedir. Bu teknolojinin uygulaması etik birçok sorunu ortadan kaldırmakta.
Kamuoyuna arz edilen ve etik sınırların dışına taşan bu olaylar, odak noktasını olumsuz merkeze ve mecralara itmekte. Gelecek neslimizin mesleki geleceklerini bu anlamda doğru yönde tercih etmelerine ışık tutacak müsbet haberlerin ön plana çıkması gerekiyor. Bilim, insan yararına ve insanlık tarihine yaraşır şekilde ilerlemeli.