Kesin kuralları olan ve gezegenimiz var olduğu müddetçe değişmeyecek olan kanunların başında fizik kanunu gelir sanırım.
Bunların dışında asla değişmeyeceğini düşündüğümüz herşey, muhtelif bir etken sonucunda değişime uğrar. Halikarnassos/Bodrum’lu Herodotos ile başlayan dünyanın resmi yazılı tarihinde, yine düşünce tarihi sürecinde ortaya çıkan eserlere baktığınızda zaten bu devinimi ve inanılmaz değişimi görüyorsunuz.
Bu kısacık insanlık tarihinde bile ne kadar olay kendini tekrarlamış ve bu nedenle boşuna “tarih tekerrürden ibarettir” dememişler. Statüko kelimesi, latince kökenli “Status Quo”, yani mevcut sistemin süregelmesi anlamını taşımaktadır. Ancak hiçbir zaman mevcut durum diye birşey olmamış, dolayısıyle her zaman bir “Status Quo Ante”, yani statüko öncesi de varmış ve sonrasıda olmuş.
Bu durumda yaşamımız sürecinde ne biz, ne de çevremizin kesin olarak olağan bir süreci olmayacak anlamına geliyor. Bu da düşüncenin ve sistemin birçok etken tarafından şekillenebilmesi ve bununda bir yerde “olağan” karşılanması gerektiğini bize ifade ediyor.
Bu durumda zamanın şekillendirdiği şartların ortaya koyduğu olgunun veya olguların “zamansız” olduğunu, statik olamayacağını ve çok derin bir yargılamanın da yapılamayacağını bize gösteriyor. Bu maalesef doğanın kanunu gereğide hiçbir zaman ne azınlık için, ne de çoğunluk için “Adil” olacağı anlamına gelmiyor.
Konuyu daha da fazla dağıtmadan toparlayayım. Ticari açıdan bakacak olursak bu devinim için basit örnek vereyim. Atalarımız medeniyetin zirvesindeyken, bugünün batılı medeniyeti “ağaçlarda” yaşıyorlarmış. Tarihte kurulmuş olan 16 Türk devleti var, bunun yerine taa baştaki devlet alsa başını gitseydi, bugün kü dünya bizim bildiğimiz dünya olur muydu ?. Teoriye göre sıra birgün 16. devletimizin altın günlerini yaşayacağı gelecek ve umarım artık bu kez mahşere kadar sürer.
Elbette küçük gezegenimizin her yöresinde/beldesinde bir günün sonunda güneş batmıyor mu ? ancak bir zaman sonra güneş tekrar battığı yerin karşısında kendini gösteriyor. Bir müşterim dünya yuvarlak, bizim terk ettiğimiz üretim, sürekli doğuya gittikçe bir gün yine devran döndükçe bize dönecek diyordu. Haksız olmadığını çok kısa bir zaman diliminde görebildik diyebilirim.
Özetle söylemek istediğim, hiç bir konuda tutucu olmayalım ve statükonun herdaim var olmadığını ve kadim tarih ışığında var olamayacağınıda görelim, bu doğrultuda çalışalım. Başarı bir yerde uzlaşmada ve statükoya direnmeden açık fikirle hareket etmekten geçiyor. Sevgilerimle, Isa Dal